Düşme olayı, yaralanmanın görülmesinden bağımsız olarak ‘katılımcının zeminde, yerde ya da daha düşük bir katta durduğu beklenmedik bir olay’dır (Kellogg Uluslararası Çalışma Grubu 1987). Düşme olayları genellikle yaşlılarda görülür ve önemli bir geriatrik sorun teşkil eder (Schoon ve ark. 2008, Verhaar ve ark. 2007, DSÖ 2007). Çoğu düşme olayı, ileri yaş grubunda görülür ve düşmelerin insidansı yaşla birlikte artış gösterir. Sonuçları çoğu kez potansiyel olarak kötü sonlanım olması nedeniyme, düşme yaşlılar arasında önemli bir sorundur. Ayrıca düşme yaşam kalitesini etkiler (CBO 2002). Sağlık mesleği mensupları da, düşmeyi sıkıntılı, kompleks ve buna bağlı olarak da mücadele etmesi güç bir sorun olarak değerlendirmektedir. Aslında bu gereğinden fazla karamsar bir yaklaşımdır. Çünkü, yeterli bilgi ve uygun tanısal yöntemler sayesinde düşme ile oldukça etkili bir şekilde mücadele edilebilir. Primer, sekonder ve tersiyer düşmenin önlemesi ile başarı elde edilebilir (CBO 2002, Gillespie ve ark. 2004, Neyens 2007, Neyens ve ark. 2009, Waaijer ve Neyens 2009). Düşme önemli bir toplumsal sorundur (NHS NICE 2004). Düşme ve düşme-ilişkili yaralanmalara ait sağlık maliyetleri, düşmelerin sıklığı ve yaralanmanın şiddeti ile doğru orantılıdır. Bu, sağlık bakım sektöründe iş yükünü arttıran bir faktördür.
Düşme sıklığının yanısıra, düşme-ilişkili yaralanmaların insidansı da endişe vericidir. Düşme yaralanmaları hafif, orta düzeyli ve ciddi olmak üzere kategorilere ayrılır (Halfens ve ark. 2007-2014). Hafif yaralanmalar, morarma veya sıyrık gibi tıbbi konsültasyon gerektirmeyen yaralanmalardır. Orta düzeyli yaralanmalar, yara kenarlarının birleştirilmesi veya dikilmesi gibi tıbbi konsültasyon gerektiren yaralanmalardır. Ciddi yaralanmalar, kalça kırığı veya kafa travmaları gibi tıbbi konsültasyon ve hatta bazen hastaneye yatış gerektiren yaralanmalardır. Tüm bunlar düşmenin ciddi fiziksel sonuçları olabileceğini göstermektedir. Düşmenin aynı zamanda, düşme korkusu, özgüven kaybı, depresyon, daha fazla bakım talepi ve fiziksel faaliyetlerden (ve bunlara katılmaktan) kaçınma gibi psikolojik ve sosyal etkileri de olabilir (Halfens ve ark. 2007-2014). Tüm bunlar sosyal izolasyona yol açabilir. Son olarak düşmenin ekonomik sonuçları da (örn., daha yüksek maliyetler, evde bakıma alınma) vardır (DSÖ 2007).
1 Ocak 2015’te, yaklaşık 3 milyon Hollanda vatandaşı 65 yaş ve üzerindeydi. Yaşlı bireylerin toplam sayısının 2040 itibariyle 4,6 milyona çıkması beklenmektedir. Bu durum, yaşlı grupta önümüzdeki yıllarda düşme sayısının önemli oranda artacağı anlamına gelmektedir (Hollanda Hükümeti 2015).
Bağımsız yaşayan 65 yaş ve üzeri bireylerin yaklaşık %30’unda, 80 yaş üzeri kişilerin yarısında ve demanslı yaşlıların yaklaşık %65’inde düşme görülmektedir (Neyens 2007). Aslında bu sayılar muhtemelen çok daha yüksektir: yaralanma görülmeyen çoğu düşme olayı, evde bakım hizmetine alınma korkusu nedeniyle bildirilmemektedir. Evde yaşayan hastaların %30-70’i yılda en az bir kere düşmektedir ve bunlardan %15-40’ı yılda birden fazla düşme yaşamaktadır. Bilişsel bozuklukları olan hastalarda risk artmaktadır.
Yetişkin bireyler halen düşmenin bir sorun olduğunu ve düşme olaylarının önlenebileceğini yeteri düzeyde farkında değildir. ‘Çok yaşlandım’, ‘yapılacak başka bir şey yok’ veya ‘ben düşerim’ gibi fikirler sıklıkla yaşlı kişilerin, düşme riskini azaltmak için birşey yapmalarını önlemektedir. Bu nedenle, profesyonel bakım çalışanlarının, yaşlılara düşmelerin sık görüldüğünün, hoş olmayan sonuçları olabileceğinin ve herşeyden önce önlemenin erken dönemde başlaması gerektiğinin farkında olmalarına yardımcı olmaları esastır (Gillespie ve ark. 2004, Neyens 2007, Waaijer ve Neyens 2009). Sonuç olarak bir kişi yaşlandıkça düşme ihtimali artmaktadır. Diğer yandan gençken önlem almaya başlamak, hayatın daha sonraki dönemlerinde düşme olaylarının olasılığını düşürmektedir. Ve bu, profesyonal bakım çalışanlarının iş alanlarında önemli bir görevleri olduğuna işaret etmektedir.
Her yıl 65+ yaşında olan yaklaşık 3200 kişi bakımevlerinde ve yaklaşık 1700 hasta huzurevlerinde düşmekte ve travma servisinde tedaviye gereksinim duymaktadır. Huzurevlerinde yatak başına düşme olayı sayısı somatik servislerde en düşük, geropsikiyatri servislerinde en yüksektir. Bu, huzurevlerinde yatak başına neredeyse iki düşme olayı olduğunu ve bunlardan %1,3’ünün kırığa yol açtığını göstermektedir (Dijcks ve ark. 2005).
Bir düşme sonucunda, tıbbi maliyetler açısından olgu başına ortalama 3400 euro masraf çıkmaktadır ve bu rakam önümüzdeki yıllarda artacak gibi görünmektedir. Yani bu, yalnızca politikacılar ve politika üreticileri için değil aynı zamanda iş yükünün artması ve bu sektörde çalışanlar açısından bir daralmaya sebep olacağından sağlık çalışanları için de bir endişe kaynağıdır. Bu nedenle, bu sorunu primer, sekonder ve tersiyer düşmenin önlemesi yoluyla dikkatle ele almak için önemli nedenler vardır. Sonuç olarak çoğu düşme olayı önlenebilmektedir. Hareket noktası, düşmenin hasta, aile ve çalışanlar tarafından bir sorun olarak değerlendirilmesinin gerektiğidir. Düşmeler, basitçe bir kişinin yaşlandığı zaman yaşayacağı bir durum olarak algılanmamalıdır. Önleme ve tedavi için uygun bir plan, çoğunlukla mümkün mertebe multidisipliner bir zemine oturtulan multifonksiyonel bir yaklaşımı içerir.